Romanlara Avrupa’nın göbeğinde ayrımcılık uygulanırken öte yandan 70’lerden itibaren çözüm politiları üretilmeye çalışıldığını da görüyoruz. Bir tarafatan Roman nüfusu çok yoğun ve giderek artıyor. İki toplum arasında büyük uçurum var. Yoksulluk, eğitim, barınma, sağlık alanlarında… korkunç bir uçurum yani. Bu neden kaynaklanıyor? Entegrasyon yok, birliktelik yok. Avrupa nüfusu yaşlı bir nüfus. Çalışacak genç bir nüfusa ihtiyaçları var. Avrupa’nın Romanları eğitip başbakan, bakan yapacak bir politikaları yok. Ara eleman olarak kullanmak üzere Romanları entegre ediyorlar, eğitiyorlar. Türkiye’ de de Roman nüfusu çok. Bu nüfus eğitilip, entegre edilmezse toplumsal bir patlama yaşanacak. Acil çözüm gerekli. Bu sadece Romanların değil, toplumun bütününün problemi. Romanların yaşadığı sorunlar toplumun geneline olumsuz olarak yansıyacaktır.
Türkiye’deki Romanlar kendilerini Türkiye’nin asli unsuru olarak görüyorlar, azınlık olarak görmüyorlar. Avrupa’daki Roman STK’larla birbirimize giriyoruz genellikle. Adamlar o kadar şiddet görmüş ki, kendini o kadar kapatmış ki. Gaco onun düşmanı. Gacoyla hiç bir şekilde temasa girmek istemiyor. Bilinç altlarında o kadar handikaplar var ki. Bizim kendimizi Türkiye’nin asli unsuru olarak görmemizi anlayamıyorlar, karşı çıkıyorlar.
Türkiye’ye baktığında Romanlar toplumun alış-verişini de yapmış, demircisi de olmuş, köylüsü de olmuş, bilmem nesi de olmuş. Toplumun en alt kesmi olarak, “buçuk” olarak görülmüş ve dokunulmamış. Ne kadar tanımlamasa da onu bir başka grup olarak görmemiş, toplumun en fakiri, en alt alt katmanı olarak görmüş. Yok saymış. En büyük asimilasyon bence görmemezlik. O kadar yoksun ki, sana ayrımcılık bile uygulayamıyorum. 4 senedir bir kimlik bilinci oluştu. Her ne kadar henüz görülmese de artık bir etnik kimlik oluşmaya başladı. AB’nin etkisiyle veya o etkiyle, bu etkiyle sonuçta etnik bir kimlik olarak tanımlanmaya başlandık.
Hepinize sormak istiyorum. Romanlar olarak sizi en çok sinirlendiren ön yargılar, klişeler neler? Bu soru ortalığı alevlendiriyor. Herkes bir şeyler söylüyor. Sözü birbirinden alarak cümleleri, eksikleri tamamlıyor…
Romanım dediğiniz zaman, siz 5-0 mağlupsunuz. Bakın Kürt açılım oldu ben Kürtüm diyor, facebookta yazıyor. Biz söyleyemiyoruz. Ay yıldızlı bayrak altında, yüz yıllardır bu topraklarda yaşıyoruz ama kendimizi gizlemek zorunda kalıyoruz. Okulda, iş yerinde, hastanede, askerde, devlet dairelerinde… Mesela yolda bir dilenci, hırsız görülse direkt Çingene deniyor.
Toplum ne zaman Romanlarla karşı karşıya kalıyor ? Medyada gördüğü zaman. Medya ne gösteriyor? En kötü klişeleri gösteriyor. Dişi dökük, kirli, saçı taranmamış, göbek atan kadınlar, sümüklü çocuklar örnek diye sunuluyor. Gırgıriye, Cennet Mahallesi, İnce İnce Yasemince programlarında yer alan tiplemelere çok kızıyoruz. Bu dizilerle bizim üzerimizden onlarca para kazandılar. Bizim için ne yaptılar? Klişe ve yanlış imajları pekiştirmekten başka. Her kesimden Çingeneyi göstereceksin. Bu da var, bu da var diye. Cennet Mahallesi’nde kadın çekirdek yiyor, kabuklarını evin içine atıyor. Allah aşkına soruyorum nerede görülmüş böyle bir şey. Biz böyle yaşamıyoruz. Lütfen bizi böyle küçük düşürmesinler. Kavga sahnesi var mesela, kulağa ritim geliyor ve kavga bitiyor. Romanlar dans etmeye başlıyor. Dünyanın hiçbir yerinde bir insan kavga ederken müzik duyunca durmaz. Biz hep komedi-mizah unsuru olarak görüldük. Haberlerde de mesela “Roman mahallesine uyuşturucu baskını yapıldı. Roman gençleri kavga etti” gibi başlıklar veriliyor. Ne zamandan beri Türkiye’de bu tür haberlerde etnik köken verilmeye başlandı. Bu tür etiketlemeler, genellemeler bizi rencide ediyor.
Birazdan ezan okunacak çoğumuz girip namaz kılacağız. Camide bile ayrımcılık var maalesef . Burada çok güzel sesli, müezzin olacak çocuklarımız var ama o kötü sesle okunan ezanı dinlemek zorundayız. Sanki bizim okuduğumuz ezan, kıldırdığımız namaz kabul edilmez.
Ah medya ve kültürel çeşitlilik. Ne çok panel, konferans ve workshopa katıldım bu konuda. Ne yazık ki neredeyse, her medya çalışanını özel eğitime tabi tutmak gerekiyor. Medya kuruluşu, medya mensubu deyip idealize edip, bir şey sanıp, kimse gözünde büyütmesin. Dünyanın en saygın yayın kuruluşlarından meslekdaşlarımın, bu konularda ne kadar bilgisiz, yetersiz, duyarsız olduklarına o kadar çok şahid oldum ki. Medya mensubu dediğimiz insanlar da, yaşadıkları toplumun bir parçası. O toplumda var olan bütün ön yargılara, klişelere, tabulara onlar da sahip. Önce insan olabilmeyi, vicdan sahibi olabilmeyi, öteki ile bir arada yaşamayı, birbirimizi kabul etmeyi, saygı duymayı başarabilmemiz gerekiyor.Kısacası her yaşta herkes için sürekli ama sürekli eğitim şart.
Elmas da bu konuda yaşadığı deneyimleri paylaşmak istiyor.
Çok sinirleniyorum bazen çok ciddi bir programa gidiyorsun, hemen başlıyorlar “ay biraz da müzik yapsak, sizinkiler müzik sever.” Ya çocuğun hastayken, evinden çıkarılırken sen nasıl gülüp oynayabilirsin ki. Romanlar ağlamaz, Romanlar üzülmez… yok ya! Herkes kadar ağlıyor, herkes kadar acı çekiyor ama pozitif bakıyor dünyaya, fark burada. Size bir örnek vereyim. Mikrofon çok değerli bir şey. Belgeselimizin çekimleri sırasında Çingene toplumuna mikrofon uzattığımızda “Başbakan bizi duyacak mı, bizim sorunlarımızı çözecekler mi?” diye sordular. O mikrofonun uzatılmasıyla kendilerine değer verilmiş hissettiler. Romanlar toplumdan soyutlanmak istemiyorlar. İş istiyorlar, kimlik istiyorlar, eğitimde fırsat eşitliği istiyorlar, kentsel dönüşümün mağduru olmak istemiyorlar…
Bütün bu rahatsızlıklarını dile getirmekle birlikte artık haklarını arayacaklarını bu tür durumlarda özellikle medyanın beslediği klişelerlerle ve nefret söylemleri ile karşılaştıklarında RTÜK’e baş vuracaklarını, gerekirse dava açacaklarını söylüyorlar.Okul ve hastane gibi kamu hizmeti alınan yerlerde hak arama ve kendini ifade etmek üzerine Roman toplumun bilinçlendirmek için çaba gösteriyorlar. Tabuları, ön yargıları, klişeleri yıkmak için kendilerinin de çok şey yapması gerektiğini özellikle belirtiyorlar.
Bu gençler eğitimli, bu gençler heyecanlı, bu gençler bilinçli bir şeyleri değiştirmek istiyorlar.Doğrusu onları tanımak bana iyi geldi. İdealist, umutlu, çalışkan, öz güvenli gençler görmek bana her zaman iyi geliyor. Sadece kadınlar nerede diye soruyorum. Neden hep erkeler var diyorum. Hep bir ağızdan:
Kızlar da var, kızlar da. Okuldalar, üniversitedeler, dersleri vardı bugün. Onlar da bizimle, aktif çalışıyorlar.
Peki ya aşk, evlilik? Aşkta Gaco ile karşılaşınca neler oluyor?
Elmas gülerek anlatıyor.
Ben bir Gaco ile evliyim. Evliliğimize bir gün kala eşim, “artık anneme Çingene olduğunu söyleyelim” dedi. Ve söyledik. Kayınvalidem bir gün hasta yattı ve sonra “e ne yapalım Çingene ama hem okumuş hem güzel” dedi. Okumuş ve güzel olmakla yırttım yani. Babam istemedi. Bir gün gelir, Çingene derler, iterler diye istemedi ama sonunda ikna ettik. Şanslıyım pek fazla ötelenmedim diyebilirim. Başka bir örnek vereyim. Teyzemin kızı da gaco ile evli, yüzünde Çingenelerin yaptırdığı dövmelerden var. Eşi sürekli, “sildir şu dövmelerini, onları görünce Çingene olduğunu hatırlıyorum” diyor. Çocuklar da annesine, “biz Çingene miyiz, Çingenelik kötü bir şey mi?” diye soruyor. Bu insanın psikolojisini düşünsenize. Mesela benim oğlum ilkokulda, koleje gidiyor. Televizyonda Romanları görünce “bak anne bizimkiler çıktı”diyor. Çünkü biz ona Çingeneliği tü kaka, kötü bir şey diye öğretmiyoruz.
Çocuklar ayrımcılık, nefret bilmez. Ne yazık ki biz onlara öğretiriz…
Son olarak bundan sonra ki hedeflerin neler Elmas?
Üniversiteyi bitirince annemin hayali, beni yırtmış bir Çingene olarak, bir plazada bir yandan kahvemi yudumlayıp bir yandan da çalışırken görmekti. Ama ben hala Çingene mahallelerindeyim, Çingenelerle beraberim. Annemin hayalini gerçekleştiremedim.
Romanlar ve Romanlar gibi toplulukların sorunları devam ettikçe benim de mücadelem devam edecek. Bugün Roman olur yarın mağdur olan başka bir grup olur. Hak mücadelesine devam…
Sohbet bütün sıcaklığı ile sürüyor… Gönenliler Derneği Başkanı Metin Kamçı bir çay daha söylüyor hepimize. Tavşan kanı eşliğinde kişisel hikayeler, kızgınlıklar, kırgınlıklar, sevinçler, üzüntüler, hedefler, hayaller anlatılıyor. Bilemiyorum… asıl röportaj buraya sığdıramadıklarım mıydı yoksa?
Semra Güzel Korver
28.12.2013
Kaynak: Neyyse